Bursa'nın Keles ilçesindeki Belen Tepe'de yapılan arkeolojik kazılarda, Alt Paleolitik Çağ’a tarihlenen taş baltalar bulundu. Bu buluntular, Anadolu’daki insanlık tarihini 400 bin yıl öncesine kadar götürüyor. Uludağ Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mustafa Şahin, keşfin bölgedeki insan yaşamına dair önemli ipuçları sunduğunu belirtirken, DAĞDER Başkanı Derya Başak ise buluntuların yerel kültürel kimlik açısından büyük bir değer taşıdığını vurguladı.
Bursa'nın Keles ilçesinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda, insanlık tarihine ışık tutan önemli bir keşfe imza atıldı. Belen Tepe mevkiinde gün yüzüne çıkarılan el yapımı taş baltalar, Anadolu'daki insan yaşamının sanılandan çok daha eskiye dayandığını ortaya koydu. Buluntular, bölgedeki insanlık tarihini bir anda 400 bin yıl öncesine götürdü.
Söz konusu keşif, Keles’in Kıranışıklar köyünün yaklaşık 1 kilometre batısında yer alan Belen Tepe'de gerçekleştirildi. Alt Paleolitik Çağ’a tarihlenen taş aletler, yalnızca Bursa’nın değil, tüm Batı Anadolu’nun tarihini yeniden şekillendirecek nitelikte.
Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve kazı başkanı Prof. Dr. Mustafa Şahin, buluntuların önemine dikkat çekerek şunları söyledi:
“Belen Tepe’deki bu kanıtlar, yaklaşık 1 milyon yıl ile 400 bin yıl arasına tarihlenen bir kültürün Bursa’da da yaşamış olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu tür taş aletler, Anadolu'da çok nadir rastlanan örnekler arasında. Elde ettiğimiz veriler, bölgedeki insan yerleşiminin çok daha eski olduğunu gösteriyor.” Prof. Dr. Şahin’e göre, bulunan taş baltalar dönemin avcılık-toplayıcılık yaşam biçimine dair önemli ipuçları taşırken, Anadolu’daki tarih öncesi insan hareketliliğini yeniden değerlendirmeyi zorunlu kılıyor.
DAĞDER Genel Başkanı Derya Başak: “Bu Topraklarda Yaşayan Her İz, Bizim Hikâyemizin Parçası” Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan DAĞDER Genel Başkanı Derya Başak da, Belen Tepe’deki buluntuların yalnızca akademik değil, toplumsal ve kültürel olarak da büyük anlam taşıdığını vurguladı:
“Bu tür keşifler, sadece tarihçilere değil, hepimize ait. Çünkü bu topraklarda yaşayan her iz, bizim ortak hikâyemizin bir parçası. Dağ yöresinin bu kadar eskiye uzanan bir geçmişe sahip olduğunu görmek, bölge halkı açısından da büyük bir gurur vesilesidir. DAĞDER olarak kültürel mirasımızı yaşatma sorumluluğumuzun daha da arttığını düşünüyorum.” Başak ayrıca, bu tarz arkeolojik gelişmelerin, gençlerin yaşadıkları bölgeye olan ilgisini ve aidiyet duygusunu artırabileceğini de sözlerine ekledi.